26 Ağustos 2015 Çarşamba


Sabahın ilk ışıklarıyla güneşin doğuşuna doğru yolları kıvrım kıvrım olan,tarih kokan ,aşk kokan,yedi tepeli şehr-i İstanbul'a yol alırken bu beden bir hayal şehrini anlatmaya başlıyor ruhum....

anlatmaya zamanın yetmediği,yazarken cümlelerin su gibi aktığı,anlatırken kelimelerin kifayetsizliği,susarken yüreklerin acıdığı şehre son sürat doğru yol alırken her seferinde ilk defa geliyormuş gibi heyecanlanan yüreğim,yerden kesilen ayaklarım,tavan yapan mutluluğum ve yine aynı heyecanla Üsküdar sahilinden göz kırpan aşkların küçük evi ''kız kulesi'' ''hoş geldin'' diyor ve ona eşlik eden martılar da süzülerek denizin üzerinden selam vererek başımın üzerinden teğet geçiyor.

İstanbul'un incisi boğaza paralel denizin üzerinden yürümek gerek ,yıllara meydan okuyan vapurun kulakları sağır eden tok sesiyle birlikte denizin yosun kokusu genizleri yaka yaka koşar adımlarla yol alıyor vapur salına salına,arkasına deniz köpüğü dalgasını sala sala yolun sonu Kabataş rıhtımında son buluyor....

kısa bir taksi yolcuğu ile Beyoğlu'nun İstiklal caddesine yol alıyor ruh bedenim İstiklal-i İstiklal yapan ve sana bakan sağlı sollu küf tutmuş tarihi binalarını ikiye bölen yoldan yıllara meydan okuyan tarihin tek damlası gibi akıyor her beş on dakikada bir tarihi tranvay....

beklemek neyi beklemek....aslında İstanbul'u solumanın özü amacı belli onun için güzel insanlar bir güneş gibi doğuyor teker teker,damla damla deniz oluyorlar.bir emel-i olan panter yürekli cana can veren can dostu çıka geliyor zaman duruyor bir anda....o anlatıyor sen pür dikkat kesiliyorsun bir cümle bir kelime kaçırmamak adına nefesin kesiliyor yutkunmadan gerçek bir masalı dinlemek alıp götürüyor seni geçmişe doğru tarihi şehirde...

aslında bir diğer yüreği de bekliyorsun çıkıp gelse diyorsun için için...bir kuş olsa uçup gelse yüreklere su serpse...bir hülyay dı hayallerimi/hayalleri süsleyen anlatılmayan sadece yaşanan canların canına hak can....olmasa da ruh-u yetti denir yaaa.....sadece fısıldadı ruhlara kuşlar kafesleri kırdı isyan etti ''özgürlük'' diye haykırdı gökyüzünden süzülerek....

karanlıktan tünele doğru süzülürken tünelin ucundan bir ışık yayıldı güneşi getirenlerin üzerine ....kafesleri kıran kuşlar '' ey özgürlük ''diye haykırdı yankılandı sesi yer yüzüne....

akşamın güneş kızıllığı çökmeye başlarken her güzel şeye veda etmenini burukluğu kapladı yüreğimi,veda etmeye şehr-i eminin özgürlük anıtı olan Taksim gezginlerin parkına bir rüzgar gibi geçmek yaşananları ve anı yaşayanları yaşadıklarını hissetmek için doğa yeşilinin koynuna uzanmak sıcaklığını hissetmek bir iki saniye gözleri kapatıp solumak o anı....

dönüşe geçen beden geri geri doğru giden ruhum,arkada bir sevgiliyi bırakmanın acısını yüreğime gömerek denizin rüzgarında yol alırken kıvrım kıvrım yollarında gözyaşlarını içine akıtarak kendi kendime tekrar tekrar söz veriyordum ''bu son değil tekrar geleceğim'' diyordum yüreğime yeter ki sen üzülme arkada güzel anılar ile ve GERÇEK BİR MASAL ile dönüyorsun kendi yaşadığın şehre....

biliyorsun gerçek yaşanan masallar da hiç bir zaman SON yazmaz masal kitabının sonunda.... yaşam devam ettikçe masal devam edecektir sen son demedikçe.....


@ilkSEN
13.6.2015


(gönülden yansıyan sağanak yazılar 19)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder