Sabahın ilk ışıklarıyla güneşin doğuşuna
doğru yolları kıvrım kıvrım olan,tarih kokan ,aşk kokan,yedi tepeli şehr-i İstanbul'a
yol alırken bu beden bir hayal şehrini anlatmaya başlıyor ruhum....
anlatmaya zamanın yetmediği,yazarken
cümlelerin su gibi aktığı,anlatırken kelimelerin kifayetsizliği,susarken
yüreklerin acıdığı şehre son sürat doğru yol alırken her seferinde ilk defa
geliyormuş gibi heyecanlanan yüreğim,yerden kesilen ayaklarım,tavan yapan
mutluluğum ve yine aynı heyecanla Üsküdar sahilinden göz kırpan aşkların küçük
evi ''kız kulesi'' ''hoş geldin'' diyor ve ona eşlik eden martılar da süzülerek
denizin üzerinden selam vererek başımın üzerinden teğet geçiyor.
İstanbul'un incisi boğaza paralel
denizin üzerinden yürümek gerek ,yıllara meydan okuyan vapurun kulakları sağır
eden tok sesiyle birlikte denizin yosun kokusu genizleri yaka yaka koşar
adımlarla yol alıyor vapur salına salına,arkasına deniz köpüğü dalgasını sala
sala yolun sonu Kabataş rıhtımında son buluyor....
kısa bir taksi yolcuğu ile Beyoğlu'nun
İstiklal caddesine yol alıyor ruh bedenim İstiklal-i İstiklal yapan ve sana
bakan sağlı sollu küf tutmuş tarihi binalarını ikiye bölen yoldan yıllara
meydan okuyan tarihin tek damlası gibi akıyor her beş on dakikada bir tarihi
tranvay....
beklemek neyi beklemek....aslında
İstanbul'u solumanın özü amacı belli onun için güzel insanlar bir güneş gibi
doğuyor teker teker,damla damla deniz oluyorlar.bir emel-i olan panter yürekli
cana can veren can dostu çıka geliyor zaman duruyor bir anda....o anlatıyor sen
pür dikkat kesiliyorsun bir cümle bir kelime kaçırmamak adına nefesin kesiliyor
yutkunmadan gerçek bir masalı dinlemek alıp götürüyor seni geçmişe doğru tarihi
şehirde...
aslında bir diğer yüreği de bekliyorsun
çıkıp gelse diyorsun için için...bir kuş olsa uçup gelse yüreklere su
serpse...bir hülyay dı hayallerimi/hayalleri süsleyen anlatılmayan sadece yaşanan
canların canına hak can....olmasa da ruh-u yetti denir yaaa.....sadece
fısıldadı ruhlara kuşlar kafesleri kırdı isyan etti ''özgürlük'' diye haykırdı
gökyüzünden süzülerek....
karanlıktan tünele doğru süzülürken
tünelin ucundan bir ışık yayıldı güneşi getirenlerin üzerine ....kafesleri
kıran kuşlar '' ey özgürlük ''diye haykırdı yankılandı sesi yer yüzüne....
akşamın güneş kızıllığı çökmeye
başlarken her güzel şeye veda etmenini burukluğu kapladı yüreğimi,veda etmeye
şehr-i eminin özgürlük anıtı olan Taksim gezginlerin parkına bir rüzgar gibi
geçmek yaşananları ve anı yaşayanları yaşadıklarını hissetmek için doğa
yeşilinin koynuna uzanmak sıcaklığını hissetmek bir iki saniye gözleri kapatıp
solumak o anı....
dönüşe geçen beden geri geri doğru giden
ruhum,arkada bir sevgiliyi bırakmanın acısını yüreğime gömerek denizin
rüzgarında yol alırken kıvrım kıvrım yollarında gözyaşlarını içine akıtarak
kendi kendime tekrar tekrar söz veriyordum ''bu son değil tekrar geleceğim''
diyordum yüreğime yeter ki sen üzülme arkada güzel anılar ile ve GERÇEK BİR
MASAL ile dönüyorsun kendi yaşadığın şehre....
biliyorsun gerçek yaşanan masallar da
hiç bir zaman SON yazmaz masal kitabının sonunda.... yaşam devam ettikçe masal
devam edecektir sen son demedikçe.....
@ilkSEN
13.6.2015
(gönülden yansıyan sağanak yazılar 19)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder