26 Ağustos 2015 Çarşamba

NOKTA..... KOY BE KADIN .....
bir kadın bir nokta olarak
doğar anasının karnından
anadan üryan olarak
tertemiz saf yoğrulmamış
ellenmemiş, dokunulmamış
hem ruhuna hem bedenine
bir kız çocuğu olarak
gelir yalancı cennete
büyümeye başlar anacığının
yamacında...
zaman geçmeye başladıkça
o küçük kız çocuğu
serpilmeye başlar bedeni,
tomurcuk salar göğüs uçları,
yalnız ruhu büyümez çocuk kalır
ilk erkek olarak 
ona bir nokta olmasına
sebep olan adam
adam gibi adam
olması gereken adam
adam olamamıştı
yıkmıştı hayallerini
kırmıştı cam gibi olan
ruhunu.... 
küçüK kız yüreğine
cemreler düşen
kadın olacaktı 
ileri ki yıllarda
genç kız olmuştu
o bir nokta olan
küçük kadın
ilk göz ağrısı
ilk erkeği olacağı
bir adamı sevdi
gençlik aşkı olarak
sadece sevdi
suçu sevmek oldu
babam dediği adam
dinlemeden, sormadan
infaz etti, dar ağacına getirdi
ruhunu.... sonra bedenini...
ayırdı gençlik aşkından
kopardı onu...
sonbaharda sararan bir yaprak gibi
attı onu başka kollara
ne olduğunu anlamadı bile
aklı ruhu ve bedeni
sevdiceğindeydi....
direnemedi bir nokta olan ruhu
kaderine razı oldu 
gecesi gündüz
gündüzü gece oldu
ruhu başka bedende
bedeni başka bedenin di artık
zaman geçiyordu
sonbahar sonu
kendi gibi bir nokta
düşmüştü bedenine
cemreler düşen ruhuna
sonbaharın habercisi gibi
nokta olan eylül
can oldu, canan oldu
bir girdabın içinde
dönmeye başlayan
ruhuna bahar gelmişti
artık tek yaşama sevinci
olmuştu ....
o noktayı bedenine kolay adam
adam gibi adam olamamıştı
yaralamıştı ruhunu
ezmişti bedenini
bu hayat böyle gitmez dedi
kendi kendine karar verdi
''nokta....koy be kadın''
dedi...
hayat senin hayatın 
hayatına adam gibi adam
olmayan adamlar karar veremez
hayatının baharında
genç güzel bir kadın olarak
son noktayı koydu...
bir tek eylül dü 
yaşama sevinci
onun için sıkı sıkı 
tutunmalıydı,
ona verdiği sözleri tutmalıydı
birde anacığına verdiği sözler vardı
pişman değildi verdi karardan
hayat devam ediyor
zaman ilerliyordu
aradan yıllar geçti
bir nokta olan genç kadın
güzel, gözleri yosun yeşili
hüzünlü bakan kadın
kadın gibi kadın olmuştu
hem gözü, hem kulağı, hem ruhu
okşuyordu, tam sevilesi olmuştu
hak eden ruhlarda...
kadın, bir girdabın içerisinde
dönerken....
yüreğinde biriktirdiği
bedenini saran 
tutkuyu ve ihtirası 
bir volkan gibi biriktiriyordu
zaman zaman hayatına
adamlar giriyordu
adam gibi adam
olmayı beceremeyen
kadının bir nokta gibi
ruhunu okşamasını bilmeyen
boş adamlar....
bir adam girdi,
ve yıktı kül etti
ruhunu kadının
aklını karıştırdı
bir yalanmış
meğer....
çekti gitti....
kadın teselliyi
göz yaşlarını
kağıtla kaleme anlattı
dili lal gönlü söyledi
kalem yazdı beyaz sayfalara
yazdıkça yazdı
son noktayı koyamadı kadın
yıllar önce dediği gibi
''nokta ....koysana be kadın''
diyemedi kadın....kendine 
nedenini kendi de bilemediği
yine kabuğuna çekildi
kendi ruhuyla kavrulmaya
başladı...
yarı ayık yarı sarhoş olan ruhuyla
zaman bu akmaya devam ediyordu
yine günlerden bir gün
bir armağan olması geren ruhuna
ona ''benim kadınım'' demesi geren
onun da'' benim erkeğim'' demesi gereken
ama.... aması vardı....
kadın yılların vermiş olduğu 
tutkunun ihtirasın ve birazda
intikam duygusu ile...
bir gece zifiri karanlığa
bürününce...
kapısını çalan armağanı
bir hediye gibi
içeriye aldı
paketin aklı karışık
ruhu ne yaptığını bilmeyen
kadın bu tutkusuna ihtirasına
o an da ruhunu dinleyerek
bedenini de ortak ederek 
gecenin karanlığına karıştı
ruhuna eşlik eden bedeni ile
armağan armağanlığını bilemedi
bir ruh hazinesinin kıymetini bilemedi
aklı ve ruhu karışık olan kadının
armağana karşı 
sevgi yoktu ruhunda...
aşkta yoktu ruhunda...
ve.... yapması gerekeni yaptı
içinde ki sesi dinledi
kapısını çalan armağana karşı
ve.... ''son noktayı'' koydu
armağan bir paket olarak
gecenin karanlığına karıştı
bir daha arkana bakma
kadın....
sen ne zorlukları aştın da
geldin bu zamanlara
seni anlamayan
senin ruhunu okuyamayan dan
senin ruhunu okşayamayan dan
uzak dur kadın....
arkana bakma!
önünü göremezsin kadın
sen sevilmelere
seni sen yapacak
ruhlara ihtiyacın var
sen de biliyorsun
kadını anlamak gerek
kadına ''kadınım'' diyebilmek gerek
kadın da ruhumun ''erkeği'' diyebileceğini arar....
buldu mu kadın....
noktalı virgül koyar
sıkı sıkıya sarılır
ruhunun aşkını
bırakmak istemez 
ama beee kadın
senin yüreğini yıllar yaralamış
derin izler bırakmışlar
girip çıkanlar
kadınlı erkekli olarak
bazen dur demek lazım
kadın....
bazen noktasız virgül
değil kadın....
bazen NOKTA koymak
gerek be kadın....
hadi arkana bakma
kadın....
kendin ol....
kendine haksızlık etme
sadece karar ver
ve kendine söz ver
sadece.... de ki...kendine...
''NOKTA..... KOY BE KADIN .....''
çünkü sen güçlü bir kadınsın...
mutluluk sana yakışıyor 
yüreği güzel kadın 
Seni yoran bu hayata 
rağmen .....
sat bu dünyanın anasını 
mutlusun sen ..... mutlu.....
mutluluk anlarda gizli 
anı yaşa ...... içine çeke çeke ...
ne olur .....
bir daha cemreler düşürme
kadın .....yüreğine ....

@ilkSEN 
8.8.2015 / 23.30


(gönülden yansıyan sağanak yazılar 20 )

Sabahın ilk ışıklarıyla güneşin doğuşuna doğru yolları kıvrım kıvrım olan,tarih kokan ,aşk kokan,yedi tepeli şehr-i İstanbul'a yol alırken bu beden bir hayal şehrini anlatmaya başlıyor ruhum....

anlatmaya zamanın yetmediği,yazarken cümlelerin su gibi aktığı,anlatırken kelimelerin kifayetsizliği,susarken yüreklerin acıdığı şehre son sürat doğru yol alırken her seferinde ilk defa geliyormuş gibi heyecanlanan yüreğim,yerden kesilen ayaklarım,tavan yapan mutluluğum ve yine aynı heyecanla Üsküdar sahilinden göz kırpan aşkların küçük evi ''kız kulesi'' ''hoş geldin'' diyor ve ona eşlik eden martılar da süzülerek denizin üzerinden selam vererek başımın üzerinden teğet geçiyor.

İstanbul'un incisi boğaza paralel denizin üzerinden yürümek gerek ,yıllara meydan okuyan vapurun kulakları sağır eden tok sesiyle birlikte denizin yosun kokusu genizleri yaka yaka koşar adımlarla yol alıyor vapur salına salına,arkasına deniz köpüğü dalgasını sala sala yolun sonu Kabataş rıhtımında son buluyor....

kısa bir taksi yolcuğu ile Beyoğlu'nun İstiklal caddesine yol alıyor ruh bedenim İstiklal-i İstiklal yapan ve sana bakan sağlı sollu küf tutmuş tarihi binalarını ikiye bölen yoldan yıllara meydan okuyan tarihin tek damlası gibi akıyor her beş on dakikada bir tarihi tranvay....

beklemek neyi beklemek....aslında İstanbul'u solumanın özü amacı belli onun için güzel insanlar bir güneş gibi doğuyor teker teker,damla damla deniz oluyorlar.bir emel-i olan panter yürekli cana can veren can dostu çıka geliyor zaman duruyor bir anda....o anlatıyor sen pür dikkat kesiliyorsun bir cümle bir kelime kaçırmamak adına nefesin kesiliyor yutkunmadan gerçek bir masalı dinlemek alıp götürüyor seni geçmişe doğru tarihi şehirde...

aslında bir diğer yüreği de bekliyorsun çıkıp gelse diyorsun için için...bir kuş olsa uçup gelse yüreklere su serpse...bir hülyay dı hayallerimi/hayalleri süsleyen anlatılmayan sadece yaşanan canların canına hak can....olmasa da ruh-u yetti denir yaaa.....sadece fısıldadı ruhlara kuşlar kafesleri kırdı isyan etti ''özgürlük'' diye haykırdı gökyüzünden süzülerek....

karanlıktan tünele doğru süzülürken tünelin ucundan bir ışık yayıldı güneşi getirenlerin üzerine ....kafesleri kıran kuşlar '' ey özgürlük ''diye haykırdı yankılandı sesi yer yüzüne....

akşamın güneş kızıllığı çökmeye başlarken her güzel şeye veda etmenini burukluğu kapladı yüreğimi,veda etmeye şehr-i eminin özgürlük anıtı olan Taksim gezginlerin parkına bir rüzgar gibi geçmek yaşananları ve anı yaşayanları yaşadıklarını hissetmek için doğa yeşilinin koynuna uzanmak sıcaklığını hissetmek bir iki saniye gözleri kapatıp solumak o anı....

dönüşe geçen beden geri geri doğru giden ruhum,arkada bir sevgiliyi bırakmanın acısını yüreğime gömerek denizin rüzgarında yol alırken kıvrım kıvrım yollarında gözyaşlarını içine akıtarak kendi kendime tekrar tekrar söz veriyordum ''bu son değil tekrar geleceğim'' diyordum yüreğime yeter ki sen üzülme arkada güzel anılar ile ve GERÇEK BİR MASAL ile dönüyorsun kendi yaşadığın şehre....

biliyorsun gerçek yaşanan masallar da hiç bir zaman SON yazmaz masal kitabının sonunda.... yaşam devam ettikçe masal devam edecektir sen son demedikçe.....


@ilkSEN
13.6.2015


(gönülden yansıyan sağanak yazılar 19)



SESSİZLİĞİN GÖLGESİNDE

Sesler...Farklı yüreklerden rengarenk çıkan,kimi iğneleyici ve keskince yükselen ...kimi yüreklere serin sular serpen sesler

Sesler...yürekleri acıtmak için büyütülen
Sesler...yüreklerin derdine dermen olan 
Ve sesler,sessizliğin kapılarını zorlayan;o asaletini ''gereksiz bir cevapla'' bozmaya uğraşan,mayası insan olan...


Akıp giden zaman girdabında sürüklenen insan acizce kurduğu her cümlenin  hesabını vererek yeni güne başlıyor ve acıtmak için kurulan her cümle için bir hüzün biriktiriyor gönül duvarlarında...


Yakın ve uzak eşitleniyor,sevdiğin ve sevmediğin iki yürek farksızlaşıyor.Ve sende bir ruh taşıyorsun;an geliyor,gün geliyor aynı döngü seni buluyor,bir başka yolda ve zamanda diliyle yürek bileyenlerden oluvermişsin...


Ya sonrası?Ya sonrası?
Ortalık hüzün gölü olmuş çıkmış...Ayrılık kokulu yaralardan göz yaşı akıyor.Zamanın da kuramadığın ''ben'' dediğin benliğini,kaptırmış olduğun fitne-fesat girdabında eritirsen o hayalini kurduğun masal bitiyor.


Zamanında çirkince sana savrulan ne varsa o yürek sessizliği duvarına çarpıp buhar olsaydı.İşte o zaman dertlenmenin muhabbetin bir mana-i kifayeti oluyor.


Sen konuşmanın görgüsüzlüğünden uzak,sadece mevsimlerin adını sayıklıyorsun yüreğinde...
-''İşte bir imtihan gibi yağmur bulutları gibi yağan sabır yağmurlarından arınıp,benden sana sadece ''selam olsun'' deyip  geçiyorum!..''


Zor mu?
Elbette zor...
En hırslı seni yiyip bitiren duyguların esiriyken sabitlenmek,dilini ve yüreğini sakinleştirmek sağlam bir ruh iradesiyle sabretmek ve sonunda yürek sakinliğini bulmak...


Sevinirsin çoğu zamanlar yürek suskunluğuna...Sevdiğin gelir acıtır ve giderken sevmediklerine devreder kırıp dökme nöbetlerini...ve bir sonunun olduğunun bildiğin nefeslere katlanırsın bu sahte hayatlara...


Sessizliğin azığın olur gönlüne...Sessiz gölgelerinin huzurlu esintisinden oturanları hayal edersin hayal dünyanda...Ve kendi suskun gönlünde biriktirirsin  suskunluklarını...


Yeri ve zamanı geldiğinde dilsiz şeytan olmadan sessizliğin asaletini yakıştırırsın kendine...Dengesini kurduğun her sessiz cümle seni sensiz yüreğinde hayalini kurduklarına yaklaştırır.


Önce ruh günahına karşılık en zor ve bir o kadar da kolay adımı atarsın;Seni hüzün mevsimlerine yakınlaştıranlara inat susarsın,kırgınlıklarını sessizliğinle toplarsın.Düştüğün yerden dirilirsin silkinerek...


Bunca yaşadığın acıya inat,sadece haksızlıklar için haykırsın susan yüreğin!Konuşmanın vakti  geldiğinde kendi acından öte,iyiliğe ve doğruluğa muhtaç olan her canlı için her adaletsizlik için kelimeleri cümle yapıp dizersin hadsizlere karşı...


Sevgi için,dost için,can için dertlerin ve davan için harfler seçersin sessiz yüreğinden ince ince...


Ve sonra ne mi olur?
Cümle diyarının en güzel kelamların senin için yeniden var olur.Sevgi çağırır,mutluluk çağırır,dostluk çağırır biten sevgi köşkün için..


Sesler bir başka olur artık ve sessizliğin gölgesinde dinleneceğin o vaat edilmiş huzur diyarına çağıran nidaya dönüşür.Ve sen bütün bu hazineyi sadece susarak kazanırsın .Susarak ve sabra susayarak...
''Söz gümüşse sukut altındır.'' sessiz gönül diyarında...



@ilkSEN  
2.5.2015



(gönülden yansıyan sağanak yazılar 18)



İnanamadım avuçlarının hala o kadar sıcak oluşuna
inanamadım;gözlerinin sımsıcak bakmasını,
Sıcak bir kumsalda sevinçle yayılan dalgalar gibi hala yüzünde gülüşlerin...
Dişlerinde aynı dilinin tatlılığı da,
Unutmuş bile olsan adımı!
Ve hala...
Ve hala gözlerinin bakışı insanı çıldırtıyor.
İnanamadım avuçlarının hala o kadar sıcak oluşunu...
Gördüm;ama inanamadım yüreğinde ki yerime,
Gözlerin ışık ışık ve gözlerinde ki ışıklar bana ''hoş geldin'' diyordu,
''Hoşbuldum''
Ve hoşbuldum yine kayboluşunun ardından seni,
En güzeli;''Buldum ya!''
Ama biliyorum şimdi yine bir ayrık otu  gibi dalacaksın,yanıbaşımdan''ayrılığa!..
''Ve ne zaman ve hangi yönde gözükeceksin kimbilir?
Zamandan zamana ,mekandan mekana;
Çuvaldızlar la dikiliyor gibi acıyarak bir yerleri içimin...
Diyebilecek misin yeniden...
Şarkıları bana tercih ettin günlerin sonunda ,diyebilecekmiyim yine;
''İnanamadım avuçlarının hala o kadar sıcak oluşunu...
''Ve avuçlarının hala böyle sıcak olacak mı?
Diyebilecekmiyim;
''İnanamadım,gözlerin hala böyle insanı mutsuz edecek şekilde mi bakacak?
İnanmak mümkün mü avuçların hala böyle sıcak oluşuna..
Ve hala inanamadım yüreğinde ki yerime...
Ama en güzeli...
Sonun da BULDUM YA SENİ!..


@ilkSEN
4.7.1998


(gönülden yansıyan sağanak yazılar 17)


Hayat bazen kitap sayfalarının arasında hayatın çıkmaz sokaklarına meydan okumaktır.Kitap sayfalarını bir kedinin mırıltısı eşliğinde her çevirişte heyecanla şaşkınlıkla kendini bulmak ,uçsuz bucaksız ummanlar da yol almak ,çeşitli kahramanlarla tanışmak,o kahramanlarla konuşurken düşünce ufkunu genişletmek ,minik minik notlar almak her okunan satırlardan...

Kitap sayfalarını bir bir çevirmek ,bazılarını bitmesin diye diye sindire sindire okumak ruh dünyanla bütünleştirmek hatta o bitmesin dediğini tekrar okumak için baş ucu kitabı yapmak.

Kitaplar bu tozlu raflardan inip gönül raflarına konması gereken ve sayfalarının açılıp o tozlu sayfaların tozunu yutarak okumak,okurken çocuk heyecanıyla masal gibi okuyarak solumak...

Her okunan kitap ruhun ve zihnin bilgi zenginliğidir.
Hani bir söz vardır ya ''su uçar yazı kalır'' diye ,her beyaz sayfalara not damlaları olarak düşen ve birer sayfa olarak iki kapak arasına sıkışan inceli kalınlı sayfalar birer dünya olmakta.

Her bir kitap bilgi deryası olarak okunmayı bekler okuyacak yüreklerde...
Birde o satırları yazan kahramanlar vardır.Hayal dünyalarında ki bilgi akışlarını bazen hikayeler eşliğinde,bazen romansal uzun metrajlı film gibi,bazen şiir olarak dize dize olarak akarlar beyaz sayfalara...

O yazan kahramanlar ki beyaz sayfalarına heyecanlarını,hayallerini,gerçekleri,olmuşları,olacakları,sevgilerini,aşklarını,mutluluklarını,hüzünlerini yansıtırlar.

Bir kitabın kahramanı olmak okuyan ve o kitabı okuyan kahramanların soluksuz okuması için bırakmak o tozlu raflara...
''Kitap dünyası hayatlar'' siyah beyaz yaşanası hayatlar ve masal tadında yaşarlar soluksuz kalıcı beyaz sayfalarda harf harf cümle cümle satır satır iki kapak arası bir dünyada....

@ilkSEN 
3.3.2015 

(gönülden yansıyan sağanak yazılar 16)



BİR GÜNAYDIN DA KENDİMİZE
Hayat bir meydan okumadır elbette...
Kaçmayabilenler, kaçmayı bilmeyenler
Düşünürmüsün,
nereye kaçabilirsin kendinden?
Hava ''sıcak veya soğuk''sana ne!
Hayat ;üzerinde ki bütün desenleriyle,
Bir kaplumbağa  misali giydirilmiş üstüne ...
Mahkum musun ?
Evet.
Özgür müsün?
Evet.
Düşünme şeklinde başlıyor her şey  ve yine düşünce şeklinde bitiyor.
Öyle isterdim ki şuan nasıl düşündüğümü görebilmeni
Ve öyle isterdim ki düşünceni görebilmeyi....
Pek çok tıkanmaları açabilirdik o zaman
Hayat bir meydan okumadır...
Günaydın !
Her gün ''GÜNAYDIN''lara gizlenmiş bir meydan okumadır ayrıca..
Aydınlatabileceğin günler günaydınlar la başlar
Lütfen...Ama lütfen ,kendimize''GÜNAYDIN''diyebilen bizler
Günaydın sevgililerin sevgilisi ...
Bugün yine beraberiz
Bugün yine bütün mutlulukları ,beraber yaşatacağız seninle,
Onun için bulduğum bütün güzellikleri çıkarmalıyım dışarıya,
Ve düşmeliyim düşünülenlerin peşine...
Günaydın kendimize ve tüm sevgilere..
Senin içinde ama seninle gideceğim her gece...
Ve sende benim her gördüğümü görmüş olacaksın
Günaydın kendimize ve tüm sevgilere...
Beni senin seçmediğin gibi,seni de ben seçmedim.
Ama bulunduğumuz yeri biz seçtik
Biliyorum ki;çekersem tüm sevgiler ve sevgi dolu kalplere çıkmazsan bir daha....
Ölürüm...
Bulamazsam sevgi dolu kalpler...
Bulmaya karar verirsem neler olur?
Günaydın...
Sevgililere ve sevgilere,
Seni dünden daha çok seviyorum şu anda.
Sevgililer sevgilisi...
Ey cihan-ı yar...

@ilkSEN 
27/5/1998
(gönülden yansıyan sağanak yazılar 15)


HÜZÜNLENDİ YİNE GÖNLÜM

Son zamanlar da nereye gitsem peşimden gelen buhranlar var.Dar koridorlarda zoraki alınan nefes kadar itici ve öylesine ağır bir karanlık....Korkularım vardı hayattan....kokusu hüzün dolu dertlerim yandıkça kavrulan dargınlıklarım vardı benim ve nereye baksam beni yoran dünyalık manzaralar...

Bir fırtına vardı gönlümde mevsimsiz,içimin derinliklerine işlemiş bütün sevgilerimi savuran....nereden geldiği nereye ait olduğu belirsiz,isimsiz....Tek tek koparıyordu mutluluğa dair bunca yıl tek tek biriktirdiklerimi....Vakitsizdi ve de zalim ....kime anlatsam ucundan dinliyordu ,gücü yetmiyordu kimsenin durdurmaya....

Ne bilim fayda ediyordu,nede fırtınaya dair yazılan şiirler....Ve gözyaşlarım fırtınaya karışıyor,yağmur oluyordu yine içime damlayan....

Güzel  bildiklerimi cömertçe dağıttım o ''değerli''kimseler suskundular ve biliyordum onlara da fark etmeden o fırtınanın rüzgarına hız katıyordu.Belkide bu fırtına o gereksiz cömertlikten sonra verilecek bir hesaptı,bir bedeldi dünyalıklar adına ödenecek ve aşırı olan hangi sevgi varsa,bu fırtına varsa,bu fırtına silinecek.

Fonda rüzgarın uğultusu gözyaşının damlamasına karışıyordu ahenkle....Ve ben aciz insanoğlu,çözüyordum yavaş yavaş bu içimde ki hüzün kaynağını...

Ya ben ?Siyaha bürünmüş olan ruhumu öylece bırakıp dünyaya tebessüm  ediyordum.İnsan odaklı yaşıyorum hayatı.....

Muhtaç olduğum gıdanın onlardan olduğunu sanarak kalabalıklara karışıyor,unutuyordum  asıl olan ruhumun ihtiyacı  belkide başka canlılarda gizliydi .

O başka canlılar insanlar tarafından soyutlanan Hayvanlardı.Tek tek karşıma alıyordum her birini dertleşiyordum çaresizce ...Fırtınayı kötülüyordum aslında sebebi olan kişilere....

Ve bir gün fırtına dindi .....mevsimler normale döndü  ve bir sonra ki fırtınaya kadar hüzün gönlüme küstü.
Sabır ve hayvanlar iki dost imiş...Fısıldanan bu son cümle yüreğimin derinliklerine düştü.


@ilkSEN
10.11.2014


(gönülden yansıyan sağanak yazılar 14)


HAYAT ÇİZGİSİ
Hayatın keşmekeşinde
Yol alıyor zaman 
Ak düşmüş saçlarıma
Yüzümde ki hayat çizgilerinin
İzleri derinleşti
Ya gönülde ki ak çizgiler
Her birinin ayrı hikayesi var
Bir bir anlatıyor gönül telim
Önce kendisine
Sonra sonra
Hükmünün nazının geçtiği
Ak sayfalara yazacak olan
Kara kaleme sesleniyor
''yaz kara kalem yaz'' diyor
Soluksuz nefessiz yorulana kadar yaz
Yaz ki yaşananlar
Arşive kaldırılsın
Yıllar sonra tozlu raflardan
Alınıp teker teker çevrilirken
Mürekkep kokan sayfalar
Sayfalar arasında dolaşırken
Bir sevdalı yürek
Ayrılık rüzgarları esen
Sonsuz sevgiyi anlatan
Yarım kalmış aşkın kırıntılarını
Bir bir okuyarak
Başka başka kimbilir 
Kimler tarafından okunacak
Her okunan satırlar da
Kendinden bir şeyler bulacak
Zaman aktıkça hayat çizgileri
Zamana meydan okuyarak derinleşecek
Hayatın keşmekeşin de
Bedenler yorgun
Ruhlar yorgun
Akan zaman yorgun
Hayatın derin çizgisinde

@ilkSEN
21.10.2014


(gönülden yansıyan sağanak yazılar 13) 
HER ŞEYE RAĞMEN

Mevsim hala güllere tutkun
Ben senden sonra güller açmayacak zannettim
Suyla toprağın buluşmasında hala o çıldırtan koku yayıyor etrafa
Ben sana kalkan olan bulutların
Senden sonra gözyaşları kuruyacak zannetmiştim
Sensizlik yırtıp alır zannetmiştim tebessümü dudaklarımdan
Edep duvarını yerle bir eden kahkahalarımla
Sana hasreti yazıyorum dualarımda
Seherler yastığımın altından akıp giderken
Ruhum sana hasreti sana akmak peşinde
Defterimi zapteden binlerce günahın arı
Yüzüme al al yansımadan
Kanım adını toprağa yazmak düşünde
Yüzümden de kara gönlüme bakmadan seni anlatıyorum,
Sevgini anlatıyorum insanlara
Gün batımları törpülüyor gönlümü hasretinden yana
Kibir dağında hergün biraz daha yol alırken...
Sana feda edilecek ne canlar yandı
Hergün bir damla daha düşüyor gururdan yüreğime...
Benden istediğin binlerce şeyi,gözardı ederken her gece
Yıldızların peşinde sana doğru kayıyor rüyalarım
Her bahar çiçeklerle beraber sana adıyorum gönlümü
Herşeye rağmen özledim seni diyorum ,merhametini diliyorum
Ama affedilmeyi hak etmiyorum...
Bir süre daha beklemek istiyorum acılarımla günahlarımla başbaşa kalmayı

ilkSEN
19.2.2014


(gönülden yansıyan sağanak yazılar 12)